Çaba ve Arayış Üzerine

Çaba ve Arayış Üzerine

Yaşamak bazen o kadar ağır geliyor ki, girdiğimiz mücadelelerin sonucunda elimizde ne var diye baktığımızda bir şeyler bulamayışımız, başarısızlıklarımız, pişmanlıklarımız ve eksikliklerimiz bizi bunaltıyor. Elde etmek, sahip olmak, başarmak, kazanmak etrafında şekillenmiş modern dünyada madalyonun öteki yüzünden, insan psikolojisinin ağır travmalar altında ezilişinden bahseden kimseyi bulamıyorsunuz. Herkesin hayatının güllük gülistanlık olduğunu gösterme uğraşı içerisinde olduğu çağda, gösteri toplumunun mutsuzluklarını gizlemeye çalışmaktan başka bir şey yapmadığını, bırakın buna bir çözüm bulmayı bunun farkında bile olmadığını görünce üzülüyorsunuz. Kendi yolunuzda gitmeye çalışırken bir de toplumun bu haliyle imtihan ediliyor olmak yaşamı daha da zorlaştırıyor. Toplum içerisinde bir yer edinmek, soyutlanmak, kendini gerçekleştirmek, tatmin olmak…

Çaba Üzerine

Gerek sosyal hayatta, gerek iş dünyasında toplumu oluşturan insanlara bakınca şunu farkediyorsunuz. Hepimiz sonuç insanlarıyız. Hiçkimse kimsenin bir şeyi başarıya ulaştırmak için ne kadar çaba sarfettiğinden haberdar değil. Açıkçası umrunda da değil. neye sahipsin, neleri biliyorsun, nasıl bir sosyal statüdesin, kimlerle oturup kalkıyorsun, bana ne katacaksın? gibi sorularla meşgul insanların kafası. Kimse sizin hangi yollarda yürüdüğünüzü, hangi taşları yolunuzdan kaldırıp devam ettiğinizi, hangi kapıda ne kadar beklediğinizi bilmiyor, umursamıyor. Oysa bunlar sizi siz yapan, sizi oluşturan, değiştiren, olgunlaştıran şeyler. Kısacası hayatınız. Öyle bir zaman oluyor ki bu kimselerin içerisine aileniz bile dahil olabiliyor. Bu yalnızlığın, anlaşılamayışın üstesinden gelmeye çalışmak sizi yıpratıyor.

İnsanların içerisinde yaşamaya çalışırken bu bunalmışlığın çözümünü arıyorsunuz. önce buna bir isim koymaya çalışıyorsunuz; mutluluk, huzur, anlayış… Sonra size bunları getirecek yollarda yürümeye çalışıyorsunuz. Kendi kendinize bir çok soruyla meşgul olarak muhtemel çözümleri deneme yolları. Kısaca arayış.

Aşırı bunalmışken ve bu arayış içerisindeyken şu ayetlerle karşılaşmak içimi ferahlattı: “Yoksa, Mûsâ’nın ve Allah’ın emirlerini bütünüyle yerine getiren ibrahim’in sahifelerindeki şu hakikatler kendisine haber verilmedi mi? Hiçbir günahkâr, başkasının günahını yüklenmez. İnsan için ancak kendi çalışması(çabası, kovalamacası) vardır. Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir. sonra çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir.” — Necm / 36-41

Sonuç insanlarıyla bir arada yaşarken ve sonuçlara göre yargılanırken, Yaratıcı’nın sizi sonuçlarınızla değil çalışmanızla, mücadelenizle, çabanızla yargılayacağını idrak etmek yürüdüğünüz yollarda karşılaştığınız zorluklara gülümseyerek bakmanıza neden oluyor. Çünkü o mücadelelerin içerisinde kendinizi başarılı bulduğunuz çok an var. Ki kader’e iman etmiş birisinin sonuçlarının tamamen kendi elinde olmadığının farkındalığı ile nihayetinde Yaratıcı’nın sende görmek istediği şeyin sürekli bir çabalama ve arayışın peşinde olma hali olduğunu anlıyorsunuz.

Bu anlayış sizi daha cesur kılıyor. Hata yapmaktan ve sonuçlarınızla yargılanmaktan çekinmiyorsunuz. Elinizden gelenin en iyisini yapmaya çabalayarak sonuçtan bağımsız olarak doğru yollarda yürümek ve doğru arayışlarda olmak için hayatınızı şekillendiriyorsunuz.

Arayış Üzerine

Kişinin kendisine sorması gereken sorular var. Cevapları hemen verilemeyecek olsa da üzerinde yıllarca düşünülmesi gereken sorular. Belki bir ömür boyu cevabı bulunamayacak ve bir hayatı temsil edecek sorular. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde en üst noktaya geldiğinizde aklınızı kurcalayan sorular. Özünde insanın kendi arayışını bulmaya çalışan sorular.

Mesela şu:”tanrı benimle neyi kastetmiş olabilir?” — Soren Kierkegaard

İnsanların kendi iç dünyasında neler yaşadığını bilemeyiz fakat yaşadığımız topluma bakınca sanki insanların çoğu bu sorulardan kaçıyor gibi. Ya da aradıklarını bulmuşlar ve bunlarla mutlular. Peki bu gösteri toplumunun kendi gerçeklerinden kaçıp, problemleri görmezden gelip o küçük fanuslarında mutluluk rolleri kesmelerine ne demeli? Belli ki bir şeyler eksik. Belki de aramayı bıraktık, kaybolduk, sürükleniyoruz.

Bu durum bir şeyleri başarmak ve değiştirmek idealleri olan, sürekli bir kovalamaca içerisinde daha iyisini zorlayan kişileri maalesef toplumdan soyutluyor. Etrafınızı arayış içerisinde olan insanlarla çevreleyemediğinizde vasatlık sizi de kendine doğru çekiyor. Yapmanız gereken o kadar şeyin üstüne bir de bununla mücadele etmek zorunda kalıyorsunuz.

Etrafınızdaki insanların mutluluk, popülerlik, para ve prestij gibi sığ kovalamacalar peşinde koştuğunu ve bunları elde ettiğinde kibirle dolaştığını gördükçe gerçekten hayatın bu kadar basit olmaması gerektiğini sorguluyorsunuz. Mutluluğun sürekli olamayacağını, popülerliğin bu vasatlık içerisinde en vasatı ifade ettiğini, paranın sağladıklarının bir yerde hiçbir işe yaramayışını, seni prestijli kıldığını düşünerek kendini ilişkilendirdiğin markalar için sıradan biri olduğunu ve aslında sahte bir prestiji yücelttiğini anlamak bu kadar zor olmasa gerek.

Kendi arayışım içerisinde idealleri olan, üreten, kendini zorlayan insanlarla bir arada olma imkanı buldum. Üreten insanların üretim sürecine dahil olduğunuzda içlerindeki yaratıcılığın dışarı çıkarken yaşadığı evrimi görme imkanı bulabiliyorsunuz. Bu onların düşünme biçimini görebilmenin en güzel yollarından biri. Endüstriyel ürün tasarımcısı, mimar, grafiker, sanat yönetmeni, senarist, yönetmen, kurgucu, yazılımcı, müzisyen… Böyle insanların üretim ortamlarında çıkacak ürün hakkında fikir alışverişinde bulunarak, film setinde işin bir ucundan tutarak, stüdyoda bir enstrümanın başına geçerek, senaryoyu okuyup düşüncelerini belirterek, kod okuyup başka bir bakış açısı sunarak sağlıklı bir iletişim kuruyorsunuz. Sonra üretim ortamından çıkıp bir masa etrafında akşam yemeği yerken arayışınıza dair soruları gerek açık gerek kapalı bir şekilde sorabiliyorsunuz. Aldığınız cevaplar sorunun muhatabının kendi arayışında bulduklarını ifade etse de size de bir fikir veriyor ve arayışınızda biraz daha netleşiyorsunuz.

Kimin neyi aradığını ya da ne bulacağını söylemek gibi bir sonuca varmayacağım. Herkes kendi yolunda yürüyerek bulmalı. Fakat önce sorgulamalı. Gerçekten sorguluyor musunuz?

Gerek dönemin iktidarının getirdiği yozlaşmayla, gerek dünyanın daha da bağlantılı hale gelip bireyi yüceltip bencilleştirmesiyle, gerek internetin yaygınlaşmasıyla etrafımız vasatlıklarla çevrelendi. Güzelliğin ifadesi değişti, iyiliğin anlamı bozuldu, mutluluğun endeksi kaydı, birbirimize güvenmekten vazgeçtik. Gerçekten bu vasatlıktan memnun musunuz? Huzurla uyuyabiliyor musunuz? Tatmin olabiliyor musunuz? İçiniz rahat mı?

Bir arayış içerisinde olan, bir şeyleri değiştirme idealleriyle yola çıkmaya hazırlanan, yetinmeyen, hayatının gerçekten bir şey ifade etmesini isteyen gençlere birkaç tavsiyede bulunacağım.

Gençler, lütfen bir düşünün. Hayatınız ne ifade edecek? Eğer hayatınız bir video oyunundan diğerine geçip gidiyorsa, film üstüne film ve dizi üstüne dizi izleyip zaman geçiriyorsanız, konserden konsere ve eğlenceden eğlenceye geziyorsanız, saatlerce kafede oturup onu bunu izleyip kahve içip muhabbet ederek akşamı ediyorsanız, küçücük bir ekrana bakıp başkalarının hayatını izliyorsanız… Neyi kovalıyorsunuz? Bir düşünün. O oyunu çok iyi oynamışsın, o filmi izlemişsin, o diziyi bitirmişsin kimin umrunda? Bu dünyada neyi değiştirecek? Dünyanızda neyi değiştirecek?

“Sık ve çok gülmek; zeki insanların saygısını ve çocukların sevgisini, şefkatini kazanmak; dürüst eleştirilerin takdirine layık olmak ve yanlış arkadaşların ihanetlerine katlanabilmek; güzelliği takdir edebilmek, başkalarındaki ‘en iyiyi bulabilmek’; sağlıklı bir çocuk, bahçelik bir arazi ya da daha iyi duruma getirilmiş bir sosyal durum yoluyla bu dünyayı olduğundan biraz daha iyi bırakarak terk etmek; bir tek yaşamın bile sırf siz yaşadınız diye daha rahat soluk almış olduğunu bilmek. İşte ‘başarmış olmak’ budur.” — Ralph Waldo Emerson

Siz gençlerin müthiş bir kovalamaca içerisinde olması gerek. Henüz sorumluluklarınız, riskiniz yokken ve yeterince özgürken, hayatta daha büyük arayışların peşinde olmanız gerek. Vasatlıkla tatmin olamazsınız. Mükemmelliği kovalamalı ve şimdiden etkiyi düşünmelisiniz. Tüm dünya sizin sahip olacağınız etkiyi bekliyor. Bir şeyi, bir insanı, bir durumu daha iyi hale getirmenin peşinde olmanız gerek.

Kendinize şunu sorun lütfen: “Allah bana ne verdi? Bana ne yeteneği verdi? Bu yetenekle dünyada nasıl bir etki bırakacağım? Bu yetenek ile ne yapacağım?” diye düşünün, lütfen.

Sizler mükemmellik insanı olmalısınız. Çünkü bir etkiye sahip olabilmenin temelinde bu var. Bu mükemmellik için en iyi uyku düzenine, en iyi beslenme şekline, en iyi egzersiz programına sahip olmalısınız. Çalışmalarınızda, ibadetinizde ve hayatınızda yaptığınız her şeyde en iyisini zorlamalısınız. En üstte olmalısınız. Yeri geldiğinde eğleneceksiniz de. Fakat bu mükemmellik sizi öyle bir yere getirecek ki eğlenceniz bile üst seviyede gerçekleşecek. Etrafınıza örnek olacak, imrenilecek ve yaptığı her şeyi en iyi şekilde yapıyor diye bakılarak etki etmeye başlayacaksınız ve etkiyi düşüneceksiniz.

“Şuyum buyum varmış, herkesten çok param varmış, birinciymişim kimin umrunda. Ben başkaları için bir şeyler yapmak istiyorum, Bir miras bırakmak istiyorum, Bu dünyada kısıtlı zamanım olduğunu biliyorum. Ölüp gittiğimde bu dünyada bir iz bırakmış olmak istiyorum, bu dünyayı yaşamak için daha iyi bir yer yaptım diyebilmek istiyorum. Ben başkalarında, başka şeylerde, çevremde etki bırakan biri olmak istiyorum.”

Etkiyi düşünerek hareket etmeye, kendinizi daha yüce bir şey için feda etmeye, bencilliğinizi bir kenara koyup başkaları için bir şeyler yapmaya başladığınızda ve tüm bunların sonucunun sadece sizin çabanıza bağlı olmadığını bilerek ama yine de çaba göstermeye devam ederek çalıştığınızda mutluluğun da paranın da prestijin de iç huzurunun da geldiğini göreceksiniz. Hayatınızın o zaman bir anlam ifade edebildiğini hissedeceksiniz.

Lütfen düşünün.